Leblebi Tozu

100 sene 100 nesne sitesinden
Şuraya atla:kullan, ara

Leblebi tozu 80’li yılları çocuk olarak yaşamışların açık ara o yıllara dair muhayyilesinin bayrak yarışını en önde bitirecek nesnelerinden biridir. Böyle olması bir tesadüf olamaz. Bir şeyin kolektif bellekte bu kadar parlak bir yerinin olması başka bir şeye işaret eder aslında.

Çocuk ya da değil, o yılları çocuk olarak yaşayamayanlar zaten yaşamamışlardır; kırılmış, parçalanmış ve dağılmışlardır. Onlara sunulan bir yaşam olmamıştır, sunulanları da onlar sunanların yüzlerine tükürmüşlerdir. Devlet dersinde öldürülüp mermerlerin altına gömülmüşler, bombalarla paramparça olmuşlar, sevdiklerinin ölümleriyle sınanmışlardır.

12 Eylül’ün sadece ağır faşizm olmadığını, hepimizi hücrelerimize kadar parçalayıp yeniden bir ucube olarak teşkil ettikleri ileri mühendislik çalışması olduğunu aklımızda tutmak gerekir. Ama bu sadece  yerel pazarda payımıza düşendir. Bu yıllarda dünya yeniden şekillenmekte, neo-liberalizm ağusu bütün kapıları tek tek çalmakta, hoş gelmemekte ve hoş gelmediği bu yerleri hak ile yeksan etmektedir.

Leblebi tozunun bu ağır baskının panzehiri olduğunu söylersek çok mu abartırız acaba?

Bu ağır baskı altında paramparça olmuş bir toplumun ve ışık hızıyla değişen, transforme olan bir dünyanın şahidi olanların neredeyse tek ortak kesenidir leblebi tozu. Alex Proyas’ın Dark City filmini anımsayalım. Yaşanan tam da budur. O dönemde yaşayabilmiş çocuklar, üstüne üstlük olan bitenin  şahididirler de. Leblebi tozunun ürettiği kafadır ki yaşama katlanmayı olanaklı kılmıştır.

Leblebi tozunun, yakar top, dalyan, tek kale maç, istop vb gibi, sokakta çocukların direnişinin vesilesi olan oyunların toz hali olduğunu söyleyip biraz daha abartalım.

Leblebi tozunun yoldaşlarına bakalım. Biri salçalı, öteki sana yağlı ekmek; Üç d'Artagnan'ların ikisi. Bir de o leblebi tozlarının alındığı okul karşısının bakkal amcaları. Kısa bir süre içinde bu bakkal amcalar kaçırılıp, bakkallar yıkılıp çocukların direnişi kırılmıştır. Bu yıllarda çocuk olarak yaşamayı becerebilenler, hep o çocuğun hayaleti olarak yaşamlarının geri kalanını sürdürmüşlerdir. Leblebi tozuyla bedenlerine zerk ettikleri umutlarını, yine onun hatırasıyla ortalığa salabilecek beceriye sahiptirler.

Yoksa leblebi tozunun popülerleşmesi başka nasıl bir kafanın ürünü olabilir ki?

Yoksa 7000 yıllık bir geçmişi olan ve Mezopotamya’dan bütün Anadoluya yayılan binbir derde deva, zahterin ham maddesi, yoksulların besin deposu olan bu büyülü tozun 80’lerde popülerleşmesinin başka ne nedeni olabilir.

Lafı uzattım, bir tedirginlik hissi hasıl oldu.  80’lerde hava karardıktan sonra evlerden akşam ezanıyla yarışan çağrılar sokaklara yayılırdı. Çocukların en ifrit olduğu çağrılardan biriydi ve leblebi tozuyla tozlanmasalar muhlemelen katlanamazlardı da. Ben de Bediz arkadaşımızın sesini duyar gibi oluyorum, "lafı çok uzattıııınnnn, yeter" diyen. Ama hem Bediz, ne söylerse söylesin ifrit olmamızın zor olduğu kalbimizin karşı karşıya olduğu can arkadaşlarımızdan biridir, hem de biz biraz fazla gıcığız. Eeee, leblebi tozuyla şerbetlenmenin sonuçlarından biri de bu. :)

Son olarak, o da leblebi tozuyla tozlandığı için, ne yazarsa keyifli ve güzel yazan Murat Sevinç hocanın, yine acayip keyifli bir yazısını ve yine onun tabiriyle, ahan da buraya bırakıyorum. --> Leblebi Tozu

Başkaca da kaynak vermem. Bu maddeyi on sayfa yazmadan kimse de kaynak vermesin, iki elimiz yakasında olur.

Katkıda bulunanlar: Bdz, Hakop